Bu sayımızda sizler için ilgi duyduğu her şeyi zaman içerisinde işinin bir parçası haline getirmiş olan, Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı başarılı bir akademisyen, editör, yazı yazmayı çok seven ve senaryo eğitimleri de vermiş olan aynı zamanda Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Eskişehir Şubesi üyesi ve iki çocuk sahibi bir anne: Başak Adar Kalkan’ı konuk ettik. ESTÜ Aktif dergisi, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği, annelik, ilgi alanının işi haline gelmesi ve İ. Ü. Siyasal mezunu iken nasıl iletişimci olduğu ve çok daha fazlasını konuştuğumuz röportajımızın detayları için sizi bu keyifli röportajı okumaya davet ediyoruz.
Başak hanım merhabalar, sizi tanıyabilir miyiz?
1978 yılında Eskişehir’de doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Eskişehir’de tamamladım. Lisans derecemi ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünden aldım. En büyük hayalim olan iletişim dünyasına geçişim ise lisanstan sonra oldu. Yüksek lisans derecemi Anadolu Üniversitesi Basın- Yayın Anabilim Dalı’ndan 2007 yılında Prof. Dr. Ali Murat Vural’ın yürüttüğü 22. Dönem CHP Milletvekillerinin Siyasal İletişim Süreci ve Araçlarını Algılayış Biçimlerinin Değerlendirilmesi başlıklı yüksek lisans tezi ile aldım. Daha sonra yolum tekrar İstanbul Üniversitesi ile kesişti ve doktora eğitimime İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Anabilim Dalı’nda başladım. Hayatımın dönüm noktalarında İstanbul Üniversitesi’nin ve elbette İstanbul’un yeri büyük. Doktora derecemi de 2012 yılında Prof. Dr. Arzu Kihtir’in yürütücülüğü ve Prof. Dr. Nurdoğan Rigel’in çok özel katkıları ile Türk Siyasal Yaşamında Kadın Politikacılar ve Kadın Politikacıların Medyada Kodlanması başlıklı tez ile aldım. 2010 yılında Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi Televizyon Yapım Merkezi’nde senarist olarak akademideki görevim başladı. Bu süreçte eğitim programları tasarımından, tanıtım filmlerine, TRT Okul sürecinde televizyon programları tasarımına kadar pek çok farklı projede profesyonel bir ekiple ve çok keyif alarak çalıştım. 2019 Haziran ayında öğrencilerimle daha çok bir arada olmak ve bilimsel çalışmalarıma daha fazla vakit ayırmak için yanıma dolu dolu bir 10 yıl, güzel işler ve güzel insanları alarak Televizyon Yapım Merkezi’ndeki görevimden ayrıldım. O tarihten bugüne de Eskişehir Teknik Üniversitesi Porsuk Meslek Yüksekokulu Görsel- İşitsel Teknikler ve Medya Yapımcılığı Bölümü’nde akademik yaşamıma devam ediyorum. Ancak medya büyülü bir dünya ve siz bir kere bu büyüye kapıldınız mı bırakmak çok zor. Uygulamanın içinde olmak çok farklı bir haz. Sadece sonuç değil, sonuca giden yolda olmak bile çok kıymetli. Yeniden yapılanma sürecinde olan üniversitem Eskişehir Teknik Üniversitesi’nde bu büyüyü şimdi ESTÜ Aktif ile yaşıyorum. Değerli Rektörüm Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu ve Genel Yayın Yönetmenim Prof. Dr. Abidin Kılıç’ın takdirleri ile getirildiğim ESTÜ Aktif Dergisi’nde editörlük görevini yerine getirmeye çalışıyorum. Şunu samimiyetle belirtmek isterim ki ben her zaman çok şanslı bir insan olduğumu düşünürüm. Profesyonel yaşantımda hep güçlü ekiplerle çalıştım. Yine Kurumsal İletişim Birimi’ne bağlı güçlü bir ekip ile birlikte çalışıyorum. Bizim işimizin sırrı da bu. Biz olmadan bir olabilmek mümkün değil.
Malum, pandemi sürecindeyiz veüniversitelerde uzaktan eğitim sistemi ile devam kararı çıktı. Bu şartlarda akademisyenlik nasıl gidiyor? Kampüsü ve öğrencilerinizi özlediniz mi?
Covid-19 küresel salgını hepimizi derinden etkiledi. Günlük yaşam pratiklerimizden, iş yapma biçimlerimize kadar her şeyi dönüştüren bu süreçte elbette en çok öğrencilerimizi özledik. Öğrenciler kampüslerin rengi, sesidir. Bu süreçte sessiz, renksiz kaldık diyebilirim. Eskişehir Teknik Üniversitesi olarak elbette ESTUZEM’in değerli katkıları ile uzaktan eğitim sürecine çok çabuk entegre olabildiğimiz için eğitim- öğretim faaliyetlerinde bir aksama yaşamadık. 2020-2021 yılı güz dönemine de bahar dönemindeki deneyimlerimiz ile daha güçlü olarak hazırlandık. Fakat amfileri, kantinlerdeki şen kahkahaları ve dostlarla içilen kahveleri de ayrı bir özledik.
İ. Ü. Siyasal mezunusunuz fakat araştırmalarım sırasında daha evvel Cumhuriyet Gazetesi, CNN Türk gibi yerlerde de çalışmış olduğunuzu gördüm. Neden kendi alanınızda ilerleyebilme ihtimaliniz var iken basın-medyayı seçtiniz?
Bunun yanıtı çok basit. Çocukluk hayalini gerçekleştirme arzusu. En büyük hayalim iletişim alanında eğitim almaktı. Fakat üniversite sınavında Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazanınca bir Mülkiyeli olan babamın yolundan gitme fikri ağır bastı. Sanırım hayallerimden biri de babam gibi olmak. Bu hayalim için daha çok emek harcamam gerekse de ilk hayalim için lisans eğitimim sürecinde ilk adımları attım. O dönemde Ümit Zileli Genel Yayın Yönetmenliği’nde Cumhuriyet Gazetesi radyosu Radyo Cumhuriyet haber merkezinde muhabir olarak çalıştım. Ardından CNN Türk Haber Merkezi’nde stajyer muhabir olarak sekiz ay çalıştım. Fakat okul ile iş oldukça zordu. Okulumu bitirmek önceliğim olduğu için yeniden dönmek üzere ayrıldım.
ESTÜ Aktif’in en önemli özelliği, katılımcı bir içerik tasarımı anlayışını benimsemiş olması
Eskişehir Teknik Üniversitesi’ndeki akademik çalışmalarınız nasıl gidiyor? Görsel iletişim, yayıncılık, tasarım, TV yayın sistemleri… Liste uzayıp gidiyor tecrübeleriniz söz konusu olduğunda, biz en iyisi sizden dinleyelim.
Araştırma üniversitesi olmayı hedefine koyan ve gelecek için inovasyon mottosunu yönetim anlayışından eğitim – öğretim metodolojisine kadar taşıyan bir üniversitede akademik çalışmalar elbette çok yoğun devam ederek domino etkisi ile en üstten alta kadar kendini gösteriyor. Biz de bölüm hocalarımızla geçtiğimiz dönemde Osmangazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ayşen Çelen Öztürk yürütücülüğünde iki AB projesine ortak olduk. Yüksekokul Müdürümüz Prof. Dr. Hüseyin Koca hocamızın da desteklerini bu noktada ayrıca belirtmek istiyorum. Kendisi geçtiğimiz dönemde yazdığımız TÜBİTAK projemiz ve Bilimsel Araştırma Projemizde de bizleri çok destekledi. Üniversitemiz bünyesinde çok yakında RADYO ESTÜ ismi ile bir bilimsel araştırma projesi olarak radyomuz yayın hayatına başlayacak. Akademik çalışmalar yanında ESTÜ Aktif’te yine hayatımda önemli bir yere sahip. ESTÜ Aktif 2 Şubat 2020 tarihinde yayımlanmaya başlayan kurumsal bir dergi. İlk altı sayıda yayın kurulunda olduğum derginin yedinci sayısından bugüne ise editör olarak görevime devam etmekteyim.
ESTÜ Aktif Dergisinde ayrıca editör olarak görev aldığınızı ifade ettiniz. Derginizin içeriğinden bahseder misiniz biraz. Neler var ESTÜ Aktif dergide?
Daha önce de ifade ettiğimi gibi 2 Şubat 2020 tarihinde yayımlanmaya başlayan ESTÜ Aktif, 15 günde bir yayımlanan kurumsal bir dergi. Hedef kitlesi Eskişehir Teknik Üniversitesi kurum içi ve kurum dışı paydaşları olan kurumsal iletişim aracı da diyebiliriz. ESTÜ Aktif’te elbette Eskişehir Teknik Üniversitesi var. Eskişehir Teknik Üniversitesi var derken bunu sadece Eskişehir Teknik Üniversitesi’nden haberler anlamında kullanmıyoruz. ESTÜ Aktif’te ESTÜ ruhu, ESTÜ misyonu, vizyonu ve hedefleri var. Teknolojiden, kültür-sanata, kentten sanayiye kadar geniş bir yelpazede okurlarımıza ulaşıyoruz. ESTÜ Aktif’in en önemli özelliği ise katılımcı bir içerik tasarımı anlayışını benimsemiş olması. Üniversitemizin öğrencilerine ve akademik-idari tüm çalışanlarına açık olan dergi, yayın içeriğinin zenginliğini de buna borçlu. Özellikle pandemi sürecinde etkili bir iletişim aracı olan ESTÜ Aktif öğrencilerimizden gelen videolar, görsel içerikler ve metinlerle fiziksel uzaklığı duygusal yakınlığa dönüştürürken bu süreçte hocalarımız ve idari personelimiz de çok değerli katkılar sundu. Prof. Dr. Abidin Kılıç hocamızın Genel Yayın Yönetmenliği’nde küçük, keyifli ve bir o kadar da çalışkan bir ekiple çıkan ESTÜ Aktif, ekip çalışmasının önemini bizlere bir kez daha gösteriyor.
Yetkinlikleriniz arasında senaryo yazımı üzerine eğitim vermek de bulunuyor. Bu noktada size şunu sormak istiyorum: “Yerli diziler, yersiz uzun” sloganı ile bir dönem bu durum sektör çalışanlarınca protesto edilmiş idi. Sizin bu duruma dair değerlendirmeniz nedir?
Bu durumu çok boyutlu değerlendirmek gerekiyor. Tek bir değişken ile incelediğinizde nesnel bir yaklaşım sunmanız mümkün değil. Fakat senaryo cephesinden durumu değerlendirdiğimizde senaryo yazımı eğitimlerinde üstüne basa basa durduğumuz konu senaryo ekonomisidir. Bugün Türk dizilerine senaryo açısından baktığımızda sürenin uzunluğu senaryoyu, karakterleri ve karakterlerin birbirleri ile olan ilişkilerini inanılmaz derecede yavaşlatıyor. Metin belirli bir noktadan sonra akmıyor. Fakat ticari kaygılar bütün bu sorunların ötesinde.
Başak hanım, siz akademisyenlik haricinde Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’nde de aktif olarak yer almaktasınız. Derneğin faaliyet amacı ve alanı nedir tam olarak? Neler yapıyorsunuz burada?
Ben Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’nin yeni üyelerinden birisiyim. Şu an 2019 – 2022 faaliyet dönemi Eskişehir Şube Yönetim Kurulu Sekreter Yardımcısı ve Genel Merkez Projeler Komisyonu ile Eğitim Komisyonu Eskişehir Temsilciliği görevlerini yürütüyorum. Derneğimiz Eskişehir’in en eski sivil toplum kuruluşlarından birisi. Genel merkezi İstanbul’da olan derneğimiz Atatürk ilke ve devrimlerini benimseyen Üniversite mezunu kadınlar tarafından; Türk kadınını yurt içi ve yurt dışında en iyi şekilde temsil etmek ve savunmak amacıyla 19 Aralık 1949 tarihinde, önder üniversite mezunu kadınlar tarafından kurulmuş bir dernek. Kurucu üyelerimiz arasında genç Cumhuriyet’in önder bilim kadınları yer alıyor. Süreyya Ağaoğlu, Sara Akdik, Şevket Fazıla Giz, Nüzhet Gökdoğan, Remziye Hisar, Nebahat Karaorman, Müfide Küley, Türkan Rado, Pakize Tarzi ve Beraat Zeki Üngör hanımefendiler hemen bir çırpıda sayabileceğim önder kadınlarımız. Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Eskişehir Şubesi ise 3 Kasım 1987’de ilk Genel Kurulunu yaparak yasallaşmış ve kurulmuş bir dernek. Derneğimiz, toplumun aydınlanması, kız çocuklarının ve kadınlarımızın çağdaş koşullar altında eğitilmesi, kadınlarımızın iş ve meslek sahibi olmalarına destek olunması, kadınların karar verme mekanizmalarında yer almaları, Üniversite öğrencisi genç kızlarımıza burs vermek, onları sosyal ve iş yaşamına hazırlamak gibi kadını ilgilendiren her alanda faaliyetler düzenlemekte. Eskişehir’de de üniversite eğitimine devam eden bursiyerlerimiz ile birlikte toplumsal yaşamda kadını merkeze alan projeler yürütüyoruz. Aktif yurttaş eğitimlerimiz bu doğrultuda yapılandırdığımız eğitimlerden oluşuyor. Yerel yönetimlerle işbirliği içinde yürüttüğümüz bu eğitimler ile farklı sosyo-ekonomik yapıdaki kadınlara ulaşma şansını yakalıyoruz. Elbette pandemi sürecinde eğitimlerimize ara vermek durumunda kaldık. Ancak bursiyerlerimizden aldığımız güçle bu zorlu süreçte de farklı projeleri hayata geçirme şansını yakaladık.
Kadına dair bir eylem alanı değil, öncelikle bir söylem alanı açmamız gerektiğini düşünüyorum
Kadın siyasetten eğitime, spordan sanata hayatın her alanında var olmalı fakat ne yazık ki işleyişe baktığımızda pek de öyle olmadığını, birçok Avrupa ülkesinden ise geride olduğumuzu görüyoruz. Siz kadınların eğitimi ve istihdamı ile alakalı olarak tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?
Ben tablonun hep karanlık tarafını gören bir yapıda olmadım hiçbir zaman. Kadına dair tercüme edilecek daha çok şey var elbette ama en azından şunu da görebiliyorum, şu an bir kadın tarafından başarılı bir şekilde yönetilen bir kurumda çalışıyorum. Üniversitemiz bünyesinde Öğrenci Dekanlığımız ile birlikte 6 dekanımızın üçü yine kadın. Elbette başta da belirttiğim gibi kadına dair söylenecek daha çok şey var. Bir kere şunu anlamamız gerekiyor; hep kadına bir eylem alanı açmaya çalışıyoruz. Fakat kadın zaten eyleyen, doğuran, bakan, büyüten, doğuran, tarlada, fabrikada, evde, sokakta çalışan. O zaman kadına dair bir eylem alanı değil, öncelikle bir söylem alanı açmamız gerektiğini düşünüyorum. Bunu başardığımızda tablonun karanlık yanı da aydınlanacaktır.
Medya, gerek kadınların bu mecrada işlenişi gerek ise toplumsal cinsiyet rollerini şekillendirmede çok büyük bir etkiye sahip. Öyle değil mi?
Toplumsal cinsiyet rollerinin şekillenmesinde tek başına etkili olmasa da yeniden üretilmesinde son derece etkili. Bu konu ile ilgili karşılaştığım çarpıcı bir gazete manşetini sizinle paylaşmak isterim. Cumhuriyet döneminin ilk kadın bakanı olarak 1971 yılında kurulan Nihat Erim Hükümeti’nde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı olarak görev alan Prof. Dr. Türkan Akyol’a ait. Bildiğiniz üzere Başbakan Nihat Erim tarafından parlamento dışından atanmıştı Sayın Akyol. Bakanlığının sekizinci ayında hükümet içinde çıkan anlaşmazlıklardan ötürü 11 Bakan ile birlikte görevinden istifa etti. İstifasının ardından çıkan gazete manşetleri “Biz onu kadın zannetmiştik, erkek çıktı”. İfade etmek istediklerimi açıklayan çok güzel bir örnek. Medya öğrenilmiş rollerimizi yeniden ve yeniden üretiyor. Şiddet haberleri veya medyada şiddetin yer bulması da aynı toplumsal cinsiyet rollerimizi yeniden ürettiği gibi şiddeti de yeniden üretiyor. Rahmetli Prof. Dr. Uğur Demiray hocamız ve Orhan Gökçe editörlüğünde çıkan kitapta vurgulandığı gibi “Şiddetin görüntüleri, görüntülerin şiddeti”.
Çalışan bir kadın ve anne olarak yoğun temponuzda kendinize ve ailenize yeterince zaman ayırabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Bu sorunun cevabını sanırım benim vermem çok doğru olmaz. Bana göre evet. Zaman zaman şikayetçi olsalar da en büyük destekçim onlar. Sanırım yıllar içinde önceliklerimize saygı duymayı öğrendik. Yüksek lisansa başladığım dönemde ilk kızım dünyaya geldi. Pusette benimle okula gelirdi. Doktoraya başladığım dönemde de ikinci kızım dünyaya geldi. İstedikten, en önemlisi de inandıktan sonra dengeleri rahatlıkla kurabiliyorsunuz.
Bu soruyu aslında kızlarınıza sormak gerekiyor lakin nasıl bir annesiniz? Kuralcı, hoşgörülü, ılımlı…
Sanırım kuralcıyım. Anne olmak çok zor bir sanat. Profesyonel yaşamdan çok daha zor. Fakat şunu biliyorum güven, sevgi ve saygı; bu üçlü ilişkilerin yürümesinde güçlü formül.
İş haricinde neler yapmaktan hoşlanırsınız? Spesifik zevkleriniz var mıdır?
Açıkçası çok spesifik zevklerim var diyemem. Çünkü ben zevkini işine dönüştürmüş bir insanım. Yazmak en büyük tutkum ve işimin parçası. Fakat onun dışında farklı kültürleri her yönü ile-yemekten müziğe, günlük yaşam pratiklerine kadar- tanımaya çalışıyorum. Bu da otomatik olarak seyahat etmeyi yaşamın bir parçası haline getiriyor. Özellikle gördüklerim ile okuduklarım arasında bağlar kurarak mekan okumaları yapmayı çok seviyorum. Bu soruyu sorduğunuzda fark ettim, sanırım en önemli özelliğim iş haricinde yaptığım, ilgi duyduğum her şeyi zaman içinde işimin bir parçası haline getirmişim. Bu da sanırım keyifli bir durum.
Karantinada olduğumuz dönemde evde zaman nasıl geçti peki? Siz de evi ekmek fabrikasına çevirip, dijital platformlarda dizi devirenlerden mi idiniz?
Bizim evimiz pandemiden önce de ekmek fabrikası gibi çalışıyordu. Eşim ve büyük kızım Su tam bir mutfak tutkunu. Baba- kız farklı tatları pişirmeyi ve denemeyi çok seviyorlar. O anlamda hayatımızda değişiklik olmadı. Bizim de elbette her Türk pandemi ailesi gibi takip ettiğimiz diziler oldu. Fakat bu süreç yarım kalan işlerin bitirilmesi için güzel bir fırsattı. İki AB projesi ve yeni yayınlar pandemi sürecinde çıktı.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Öncelikle Motto ailesi olarak beni konuk ettiğiniz için ve bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim. Son sözüm elbette sağlık için. En kısa sürede, sağlıkla, güzel kentimizin şahane sonbaharının keyfini sürdüğümüz günlere geri dönmemiz dileği ile tedbirlere uyalım, sağlıklı kalalım.
Röportaj: Elçin ULUSOY
Fotoğraflar: Hüseyin Selçuk KIRAY