Mesleğe başlangıç yıllarınıza dönseydiniz, kendinize ne öğütlerdiniz?
“Bir gün inandığın bütün değerler yok olabilir. 5-10-15 hatta 20 yıl sadece gazetecilik yaptıktan sonra ülkede “gazetecilik” diye bir şey kalmayabilir. O zaman bile yılma, kabuğuna çekilme, sen inandığını yazmaya devam et kızım” derdim. Çünkü ben 20 yılın üstüne yaşadığım hayal kırıklığımla bir kaç yıl kabuğuma çekildim. Gazeteciliğe küsülmez. Çekirdekten inandığın ve yıllarını verdiğin hiçbir değere küsülmez.
Hayatınızdaki kırılma noktası ne idi?
Tek nokta yok aslında. 1997’de Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi ikinci sınıfta okurken “Benden yönetici olmaz, parayla pulla hiç işim olmaz” diyerek Milliyet Gazetesi’ne stajyer olarak başlamam ilk kırılma. Üç yıl kadrosuz, hiç parasız çalıştıktan sonra kovulmam ve bir hafta sonu yazım çıkmadığı için Sabah Gazetesi’nin eklerinin hiç tanımadığım yayın yönetmeni Deniz Alphan tarafından aranmam ikinci kırılma. “Niye bu hafta sonu yazın yoktu?” dedi. “Kovuldum” dedim. “Hemen gel burada başla” dedi. 212 sigortamı da yaptı 400 lira maaş verdi. Üçüncü Vatan Gazetesi’nin kuruluşu. Zafer Mutlu ve Tayfun Devecioğlu maaşımı ikiye katlayarak transfer ettiler. Sinan Çetin’in çektiği reklam filminde adım bile geçiyordu. Selahattin Duman gibi bir usta ile beraber mekan geziyor bir kolon o bir kolon ben yazıyordum. Ama gelgelelim mutsuzdum. Bağlı bulunduğum yönetici mobing uyguluyordu. Güzeldim ya haberci olamazdım. Sabah gazeteye geldiğimde “Ee Sibel Arna nasıldı dün gece Laila” diyordu. Oysaki hiç gitmemiştim. Gitsem de ona neydi ayrıca. Bu şiddet yüzünden nefes alamazken dördüncü kırılma oldu. Telefonum çaldı. Arayan Hürriyet Hafta sonu eklerinin efsane yayın yönetmeni Neyyire Özkan’dı. “Ben seni transfer edeceğim zamanı kolluyordum. Sen ne ara Vatan’a geçtin” dedi. 2003-2017 Hürriyet maceram böyle başladı.
Yaptığınız işte en iyisi olmak mı? En iyi bildiğiniz işi yapmak mı?
İşimi yapmak.
İdolünüz var mı? Neden o kişi?
Anneannem. Anneannem Zeliha. Urfa Halfeti doğumlu sarışın, yemyeşil gözlü, güzeller güzeli anneannem. 15 yaşında başlık parası için evlendirilip İstanbul’a yollanan, 22’sinde kendisine şiddet uygulayan kocasını terk edip koskoca İstanbul’da iki kızıyla yaşamaya devam edebilen kocaman anneannem. Her fırsatta dizine yatıp o günleri anlattırmaya çalıştığım, ağzından bir laf almak için bin takla attığım anneannem. Gazeteciliğe beni o mu hazırladı dersiniz?
Okuma yazması yoktu. Onun peşi sıra İstanbul’a gelen kız kardeşlerini ve kocalarını etrafına toplamış ve gençliğinde tam bir hanım ağaya bağlamıştı. Tır ve otobüs işletmeciliği, sınırdan sigara ve çay kaçakçılığı yaptığı anlatılır. Bir ara Kuşadası’nda Türkiye’nin görüp görebileceğin en temiz pavyonunu işletmiş. Çalışan kadınlar ona adeta tapıyormuş. Üstü açık eski Amerikan otomobilleri varmış; tabii ki şoförlü. Sonra? Sonrası klasik: tır devrilmiş; otobüs, şoförüyle birlikte buharlaşmış; pavyon da yanmış bitmiş kül olup gitmiş! Benim için bunların hepsi masal. Çocukluğumdaki anneannem sizinkilerden farksızdı. Bir zamanlar güçlü bir kadın olduğunu, bir esnafın ona hürmetinden, bir de mahallenin haylazlarına çektiği fırçalardan hissederdim. Anneannem köşeden dönerken kaçacak delik bulamazlardı. Nasıl da yufka yürekliydi aslında. İstediğim şeyi yaptırmak için iki damla gözyaşım yeterdi. Beni en çok “Kız dediğin ağır olur” diyerek edebe davet ederdi. Galiba o davete hiçbir zaman icabet edemedim.
Aileyi bir arada tutan sarsılmaz bir direk gibiydi. Bayram günleri kuzenler, teyzeler, çocuklar herkes evinde toplanırdı. Çocuklara bayramlık giysi alınmasını şart koştu her zaman. Gücü yettiğince alırdı, alamadığı zamanlarda da alışverişe çıkıp fiyat kırdırırdı. Pazarlıkta üstüne yoktu.
En çok bayramlarda ışıldardı yeşil gözleri. Erkeğe saygısı sonsuzdu. Erkekler ayrı masada yerdi mesela… Tanıdığım en bonkör insandı. Bir de akıllara ziyan titizdi. Evini temizlediği yetmiyormuş gibi hızını alamaz apartmanı siler süpürürdü. 52 yaşında kalp krizinden öldü.
Hayatta en önemli şey sizce nedir? Neden?
Empati. Tanımadan, ne yaşadığını bilmeden, onun ayakkabıları ile yürümeden kimseyi yargılayamazsın. Kalp kırmadan ölmek tek dileğim.
Bazen basıp gitmek istiyor musunuz?
Ülkeden değil ama İstanbul’dan gitmek istediğim oluyor.
Bir kadını güzel yapan şey(ler) nelerdir?
Kendini seven kadın güzeldir.
Elinizde sihirli bir değnek olsa ilk ne yapardınız?
Şiddetin her türlüsüne son verirdim.
Takıntılarınız var mıdır?
Kendimi çok döverim.
Kaderci misinizdir? Neden?
Herkesin kendi hikayesini yazdığına inanıyorum. Başımıza ne geliyorsa bizim yüzümüzden.
Röportaj: Elçin ULUSOY